Search
Close this search box.

LİSAN ÜZERİNE ALLAH BOYASI’NIN DÖKÜLMESİ: OSMANLICA 

Beş yaşında ilk tahsile İslam harfleriyle başlayan, icazet aldığında ise ibareyi Kahire’deki öğrenciler gibi okuyup-anlayan, İstanbul’da kaleme aldığı tefsiri, Şam’da, Mekke’de ders kitabı olarak okunan bir milletin yüz yıllık medeniyet kırılması yeni parçalanmalarla devam ediyor. Ekranlar, sokaklar, mağaza rafları ve lisanın muhafızı olması gereken akademyanın yönettiği tezler öne çıktıkça, Süleymaniye, Beyazıd hayattan çekiliyor. Öz lisan batıyor, uydurukça yükseliyor. Lisanla birlikte o lisanın temsil ettiği değerler de batıyor. 


Harf İnkilabı: Hakikate Bağlayan Köprünün Çökertilmesi 

Osmanlıca; Kitap’tan, Sünnet’ten ya bizzat alınan ya da mülhem kelimelerden mürekkepti. İnşallah, barekallah, bismillah, bi inayetillah gibi kelimeler cümlelerin yüklemleri kadar önemliydi. Her cümlede kişinin imanına delalet eden bir kelime geçerdi. Çocuklar büyüklerinin hem halinden hem de lisanından alırdı İslam’ı. 

Harf inkılabı, bir sel gibi geldi, kelimelerle birlikte onların ihtiva ettiği irfanı da vurup götürdü. İrfan, cümleye nisbetle ruh gibiydi, ruh düşünce kelimeler de düştü. Dini, tarihi, kültürü kuşaklar arasında taşıyan lisan köprüsü çöktü. Sonra da vahiyden ilham alan lisanın naşı kaldırıldı. 

Ders kitabı “besmele” ile başlamayan ya da biiznillah/Allah’ın izniyle terkibini duymadan mezun olan bir çocuk Kemalpaşazâde olamayacağı gibi, onu anlamaktan da nasibdâr olmayacaktır. Böyle birinin eseri Kahire’de okunmayacağı gibi, o da Kahire’de yazılan kitabı okuma cehdi gösteremeyecektir. 


Sınır Tanımayan Alimler 

İslam, ümmeti imanla olduğu gibi Kitab’ın dili olan Arapça ile de birbirine bağlar. Tirmiz’de, Buhara’da, Fergana’da, İstanbul’da, Kahire’de, Bosna’da okuyan her alim Arapça yazar, belli dersleri Arapça takrir eder, Hicaz’da bir araya gelip meselelerini Arapça müzakere ederdi. Kahireliler Buhara’da; Buharalılar da Kahire’de yazılan kitabı okur, anlardı. Alimler birbirleriyle din ve dil üzerinden irtibat kurardı. Siyaseten araya sınırların konduğu dönemlerde de ulema lisan birlikteliğiyle ilim ve kültür ambargosunu delerdi. Sultanlar çarpışsa da ulema ittihad-ı İslam duruşunu bozmazdı. Şah İsmail’in idaresi altında olan Sünni ulema, Yavuz Sultan’ın yanında İstanbul uleması ile birlikte hareket etmişti. 


İstanbul’un Öz Kardeşleri İle Görüşmesi Yasaklandı 

Ümmeti parçalamak için Hilafet ilga edildi, Devlet-i Aliyye’nin yurdunda çok sayıda devletçik kuruldu. Hac yolları kapanarak İstanbul’un daha düne kadar kendisine bağlı olan öz kardeşleri Şam, Medine ve Mekke ile görüşmesi yasaklandı. İlim talebelerinin Şam’a, Bağdat’a rıhlesi engellendi. İstanbul, âlem-i İslam’a ancak sömürge ülkeleri üzerinden uçabildi. Paris’in birkaç saatte ulaştığı Şam’a, İstanbul Paris aktarmalı gidebildi. İşte lisan cinayeti, ilga edilen Hilafet’ten geriye kalan İslamî olan her şeyi yok etme bağlamında yapılmıştı. Lisan, sınırlarla birbirinden koparılan ümmeti dille de parçalamak için değiştirilmişti. Latin harfleriyle aslında değiştirilmek istenen milletin ilim ve irfan kıblesiydi. Bir dereceye kadar bunda başarılı da oldular. İslam’ın yerine Eski Yunan’ı, Roma’yı, Çağdaş Batı’yı, İslam öncesi Türkleri koydular. 


İnkar Mayasını Reddeden Lisanın Adı: Osmanlıca 

Herkes yakından biliyordu ki harf inkilabı, kelimelerle de olsa İslam’a aidiyetini izhar eden milleti, Batı’ya mahkum etme ameliyesiydi. Osmanlıca ise bu mahkumiyete direniyor, imanı çağrıştıran, haykıran kelimelerle inkar mayasını reddediyordu. Türk’ü olduğu gibi Arab’ı, Fars’ı, Kürd’ü kucaklayan her birinin lisanından pay alan haliyle bir lisan üzerine Allah boyası dökülünce, dil nasıl ümmet şekli alırsa Osmanlıca da tam onu resmetmekteydi. Osmanlı hiçbir kavim üzerinde hakimiyet kurmadan ittihad-ı İslam’ı önce dilde kurmuştu. O, Ahıskalı Ali Haydar Efendi’nin de Bediuzzman Said-i Kürdi’nin de lisanıydı. Osmanlıca nelere malikse, nelerin yetişmesine vasıta olduysa, bu günkü lisan da onlardan ve onları yetiştirmekten o kadar mahrumdur. Bu mahrumiyet, Osmanlıca ile anlatılan altı asırlık hakikatten mahrum, ona yabancı bir nesil yetiştirdi. Bugün sokakta, ekranda, akademyada kullanılan lisanla millet, Osmanlıcadan daha da uzaklara götürülüyor. İmam-Hatiplerin, İlahiyat Fakültelerinin sayısı arttıkça, mezunlar çoğaldıkça İngilizce bilenlerin sayısı artıyor, İslam harfleriyle yazan, mezar taşları okuyanların sayısı azalıyorsa ortada başarıyla yürütülen bir milletin yok ediliş projesi var demektir. 


Berlin’de İstanbul Lokantası 

Osmanlıca konuşulduğu topraklarda ihanete uğradı, tasfiye edildi. Anadolu’da şirket isimlerinden, büfelere kadar ecnebi lisanlara büyük bir alaka oluştu. Berlin’de gözlerinizin iliştiği tabelalarda ise, “İstanbul Lokantası”, “İstanbul Kasabı”, “Osmanlı Sofrası” gibi isimleri yer alıyor. Mustağrib aklıyla Batı’ya bakanlar İstanbul sokaklarını ecnebi adıyla doldururken, Batı’nın sefahatine yakından tanık olanlar Batı Kentlerine İstanbul Lokantası diye yazmakta. 


Kamusu Mezardan Çıkaracak Adımlar 

Lisan davasıyla kaybedilen ilim, fikir, tarih ve sanat mevzilerini geri almak için küçük ölçekli adımlar atmak, milleti ve tarihi kurtaracak büyük hamleleri geciktirmekten başka bir mana ifade etmez. Harf harf, kelime kelime kamus mezardan çıkarılmaz. Bu izmihlalden kurtulmak için tek çare lisana küllî dönüştür. Osmanlıca, İslam harfleriyle müfredata yeniden dahil olmalı. Bu projeyi de muslihler değil, münşiler hazırlayıp, yönetmelidir. 

Mektepte, mecmuada, televizyonda, sokakta lisanından uzaklaştırılan müslüman gençler yüz yıl önce zorla ellerinden alınan kamuslarına, “kamusumuz namusumuzdur.” diyerek sahip çıkmalı. Uydurulan her kelimeyi kamusa yani Süleymaniye’ye, ilme, irfana danışmalı, uyuyorsa almalı, değilse ait olduğu yere göndermelidir. 

Kapitalist aristokrasinin egemenliğine mahkum edilen, alt kattakilerin üst kattakilere boyun eğmesiyle revaç bulan lisan, tabelalar ve reklam panoları var oldukça Müslümanca yaşamak olmayacağı gibi düşünmek de olmayacaktır. 

Kravat takarak, çatal-bıçak kullanarak ya da ecnebi lisanından birkaç kelimeyi makalesine alarak çağdaş olacağını söyleyenler ancak süfeha ile muasır olmaları cihetiyle çağdaş olabilirler. Dükkanın tabelasında yazan gavurcanın ne manaya geldiğini kendisi de bilmeyen, sorunca onu çağdaşlık adına yaptığını söyleyenlerin “muasır medeniyet seviyesi” dediği gerçekte maymunlaşma temayülüdür. 

**** 

Dil üzerinden yürütülen din savaşında uydurukça bir lisana Türkçe diye sarılanlar ya da “Ana dilde eğitim hakkı istiyoruz.” diyerek, bir asır önce işlenen lisan cinayetine bir başka cihetten katılanlar, bu topraklarda yaşayan bütün renkleri ihtiva eden Osmanlıca’ya karşı dolayısıyla da onun temsil ettiği İttihad-ı İslam’a karşı ihanet içerisindedirler. 

Tedrisattan müşteki olanlar, bir ciheti Kürt olduğu halde “Kürdî” nisbesini kullanmayan, eserlerini Arabî lisanla yazan Mevlana Halid gibi, Türk olduğu halde Türkî nisbesini kullanmayan, muhalled tefsiri “İrşâd-u Akli’s-Selîm”i Arapça kaleme alan, derslerini Arapça takrir eden Ebussuud gibi Kur’an dili olan Arapça ve ondan mülhem Osmanlıca’nın ehemmiyetini idrak etmelidirler. 

Kaybettiği lisanıyla birlikte diniyle, tarihiyle, ümmetiyle de irtibatını yitiren çağımız insanına diriliş surunu üfleyecekler günlük hayatta ana diliyle konuşan, eğitimde ise Kur’an’ın lisanı olan Arapça ve Osmanlıca ile yazan ilim erleri olacaktır. Buhara ile Kahire; Şam ile İstanbul’u yeniden onlar birbirine bağlayacaktır. Onlar tarihi sorumluklarını yerine getirince İstanbul’la İslamabad aynı kitabı okuyup-okutacaktır. 

Ey İslam Genci! Acemi terziler elinden çıkmış elbisen ve utangaç yüzünle seni ahmak yerine koymaya çalışan bu kültür yobazlarına haddini bildirecek büyük hamlenin hulasası, lisanını kurtarma davasında mündemiçtir. Onu kazanınca kaybettiğin bütün mevzileri geri alacaksın. 

Bu Kiri Büyük Doğu Mecrası Temizler

Okulda, hayatta Allah’tan bahsetmenin yasaklandığı gün; Anadolu, Büyük Doğu Mimarı’nın öncülüğünde muazzam bir fikir ve hareket hamlesine şahit oluyordu. Yalnız başına bir Müslüman bütün küfür yobazlarına meydan okuyor, İslam...

LİSAN ÜZERİNE ALLAH BOYASI’NIN DÖKÜLMESİ: OSMANLICA 

Beş yaşında ilk tahsile İslam harfleriyle başlayan, icazet aldığında ise ibareyi Kahire’deki öğrenciler gibi okuyup-anlayan, İstanbul’da kaleme aldığı tefsiri, Şam’da, Mekke’de ders kitabı olarak okunan bir milletin yüz yıllık...

Şeddeli Yalan Yobazları

CHP Milletvekilinin “Külliyat Kız Okullarında öğrencilere Takdir yerine İslam’ın Kızına belgesi veriliyor.” şeklindeki iddiasının YALAN olduğunu Cumartesi günü mezkür okulda okuyan Kızımın TAKDİR BELGESİNİ yayımlayarak resmetmiştim. Ne var ki...

ANNE

ANNE I. İpekten daha narindi kalbin, Evladın üşürse sen titrerdin. Çocuklarını yüreğinde taşır Biri ah etse sen inlerdin. Hastayım deyince Sanki sen iyi olur, unuturdun bütün dertlerini. Kadın yıkılsa...

Kurban Sünnet mi Vacip mi?

Hanefi mezhebine göre Kurban Bayramı günlerinde kurban kesmek vacip,[1][2] diğer üç mezhepte ise sünnettir.[3] Hanefi mezhebi bu hususta aşağıdaki delillerle istidlal etmektedir: Allah Teala, “Rabbin için namaz kıl ve...

Taksitle Kurban Almak Caiz midir?

İslam, satış akdinin şartlarına uyulması durumunda gerek peşin gerekse de vadeli(müeccel) satışı meşru kabul etmektedir.[1] Kurbanlık hayvan, Allah için kesilmesi cihetiyle bir ibadetin ikamesine vesile olurken, alışverişe konu olması...

İhsan ŞENOCAK YouTube Kanalına Abone Ol