Gecenin geç saatlerinde göklerin kapısı açıldı. “Sürgünler ülkesinden gelen var.” dendi. Hazırlık yapıldı. Belki de Sa’d b. Muaz (radiyallahu anh)’da olduğu gibi yine arş titredi. Yine bir şehrayindi; sıddıklar, şehitler, namsız ve nişansız veliler karşılama yapacaktı.
Hepimiz her an çağrılma hazırlığı içerisinde beklerken ötelerden “Mustafa” diye seslenildi. En hazır onu gördüler, nicesinin arasından seçip götürdüler. el-Hükmü lillah’ı (hüküm yalnız Allah’ındır.) vird edinmenin ya da “inna lillahi ve inna ileyhi raciûn” demenin ötesinde ne yapabiliriz ki?
Ne garib bir hal… Biz, ağyar gibi “vâ hüznâ” derken; sen, Bilal b. Rebah (radiyallahu anh) gibi “vâ darabâ” diyerek gittin.
Evet dün gece gökyüzünde hazırlık vardı: “Bu gelen kudemadan Nevevî’nin, Beydâvî’nin, Merginanî’nin ve dahasının öğrencisi.” dediler. Melekler Mustafa’nın yeryüzü hikayeni incelediler: “Üç yıl öncesinde Mus’ab suretinde temessül etmiş, kalabalıkları yarıp kudema bezmine varmış, türâs-ı İslam’a sahip çıkmış….” Her bir amelini değerlendirip hüküm verdiler: “Madem yetimu’l-asr olma pahasına yetim olana sahip çıktı o halde doğrudan yetimlerin Efendisi’ne (sallallahu aleyhi ve sellem) teslim edilsin.”
Kardeşim!
Mustakimdin, gidince müsellem oldun. Seni ümmetin Sahibi’ne (sallallahu aleyhi ve sellem) teslim ettiler. Bu cihetle kabir, senin için büyük bütüne kavuşma noktası, arkada kalanlar için ise serâba hasret oldu. Bize düşense; daha bir zamana kadar, beriki yakada büyük bütüne kavuşacağımız günü beklemek…
Kardeşim!
Her ne kadar şimdi ayrı dünyalarda olsak da her gün batımı bizi o büyük bütünde bulaşmaya daha da yaklaştıracak. Ve bir gün bize de bayram olacak.
Kardeşim!
Bu satırları yazarken hala, sefer haberini aldığım yerdeyim, tabutunun omuzlandığı sokakta, Abdullah ve Enes’in refakat ettiği düğün arabanın arkasında, kabre konduğun mekânda, işte oralarda bir yerdeyim. Dudaklarımdan Üstad’ın, “Ölümü de öldüren Rabbe secdeler olsun.” mısrası dökülüyor.
Kardeşim! Zaman ve mekânda seni çağrıştıran her nokta Allah Resulü’nün gözyaşı döktüğü anı işaret etmekte. Ayakta kalıp orada bir yerde Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) büyük bir metanetle Abdurrahman b. Avf’a (radiyallahu anh) söylediği o hâlidî hakikati dinliyorum: “Gözden yaş gelir, kalp hüzünlenir. Fakat her durumda Rabbimizi razı edecek hal üzere kalırız.”
Kardeşim!
Üç yıl önce, Abdullah’la gelip, “Artık kim karşı koyarsa koysun, aldırmayacak mutlaka derslere başlayacağım.” dediğin “kitaplı oda”dayım. Birkaç saat sonra bir günlük aranın ardından o has odada dersler yine başlayacak. Ahmet, Mehmed, Abdullah, Mahmud, Burhan, … seni hatırlatacak. Yusuf’la Halid’in arasında göz seni arayacak. İbn Akil’de, Medârik’te, Medhal’de ya da Müslim’de; fakat mutlaka birinde daha nice bir zamana kadar önceki halin bakiyesi olarak “Mustafa buyur, oku ve şerh et!” denecek. Açık bırakıp gittiğin kitapları İsmail, Yakub, Furkan, Ahmed, Ömer, Enes, Hamza, Fahri, Galib, Osman, Muhammed, Abdulhakim, Amidî, Fatih … okuyacak.
İmam Razi (rahimehullah) hicri 601’in Receb ayında tamamladığı Yunus Suresi’nin sonuna, gurbette ruhunu teslim eden salih oğlu Muhammed’e dair hüznünü yazar, Mefatih’i okuyacak herkesi de duaya çağırır. İmam, acılar mahşerinde kulluk ödevine devam eder; aynı yılın Şaban ayında Ra’d ve Hûd Sureleri’ni de tefsir eder. Yunus’tan sonra birkaç surenin sonunda Muhammed’i için dua çağrısını yineler. 604 yılında da kendisi ahirete irtihal eder.
Razî, Muhammed’ten sonra yaşadığı 4 yıla on dokuz cüzün tefsirini sığdırır. Izdırab, ödevini îfa etmesine mani olmaz.
Kardeşim!
Bizler de o has odada ve daha başka görev alanlarında ötelerden çağrılana kadar ödevlerimize devam edeceğiz.
Kardeşim!
Ders halkasında mesbuktun. Fakat aradaki mesafeyi kapattın, mesâili de davayı da müdrik gibi ihata ettin. Destana şehid olarak ara noktası düştün, Şahid olarak yoluna devam edeceksin. Yine İstanbul’dan, Doğu’dan kardeşlerin için kitap soracak, suallere, işkallere cevap vereceksin. Harem-i Şerif’te, Ravza’da aynı safta duracağız. Yine yaşantınla müeddeb olmanın tarifini yapacaksın. Razi’nin Muhammed’i gibi sen de bize bereket getirecek, sırada beklediğimizi her an çağrılabileceğimizi dolayısıyla ödevlerimizi ikmal noktasında daha hassas olmamız gerektiğini anlatacak, kısa zamanda büyük ödevlerin ikmaline vesile olacaksın.
Kardeşim! Bir mübtediyle büyük ruhlu âlimlerin kitaplarını okumaya koyuldun. Ne var ki karara gökler müdahil oldu, tahsilin bundan sonrasını ötelerde ulu hocaların meclisinde sürdürecek, hatimeyi onlarla yapacaksın.
Kim bilir, belki de icazetini göklerde ashab ve ulemanın da hazır bulunduğu bir mecliste bizzat Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) verecek.
Ümmetin şehidi, şehadetin mübarek olsun.