Search
Close this search box.

SÖZ DE SANCAK DA ESMALARDA


Her geçen gün, her şeyden soracak olana biraz daha yaklaşıyoruz. Suriye’de kimyasal silahla zehirlenen, babalarının kucağında titreyerek can veren çocukları, yavrusunun baş ucunda, “Aç gözlerini” diye ağlayan çaresiz anneyi, sedyede kurşunlanan hastayı da soracak. Bize de soracak, onları zehirleyen katillere dair meşruiyet fetvaları veren, hutbelerinde onları aklayan “Zalimlere meyletmeyin…” (Hud: 113) buyruğunu çiğneyen Suriye Diyanet İşleri Başkanı Hassun’a da soracak. Esma’nın katilleri için itaat çağrısı yapan Ezher Şeyhi’ne de soracak. Şüphesiz bu bahsin sorgu faslında İngiliz Kraliyet ailesinin Ortadoğu taşeronu Suud Kralı Abdullah da olacak.

Birkaç binlik akıncı güçle, yüz binlik küfür ordularını yaran murabıtlara inat evinde oturan, fare tıkırtısını aslan pençesinin sesi zanneden biz Müslümanlara da soracak.


Dünyanın En Yalnızları

Hadiseleri seyrediyor, bizzat problemin merkezi olan ABD’den, problemi çözmesi için yardım istiyoruz. Müslümanların yaşadığı, mustagriblerin yönettiği devletlere ait ordular ise seyrediyor; çocuklar ön safta durmanın bedelini ödüyor.

Babaları Bilad-ı Şam cephelerinde çarpışan mücahidlerin çocukları Ümmetin önünde olmanın bedelini ödüyorlar. O çocuklara iyi bakın. Rabbim’in huzuruna çıkınca bize soracaklar o çocukları. Topyekün Allah’ın ipine sarılamadığımızdan dolayı, kurtaramadığımız, seyre mahkum olduğumuz çocukları… Ümmetin en yalnızları, babalarının kucaklarında çaresiz bir halde titreye titreye, annelerinin mütevekkil ifadeleri arasında Rabbi Zülcelâl’e yürüdü.


Eğer O ﷺ Hayatta Olsaydı

Bilâd-ı Şam’da dünyanın gözleri önünde kimyasal silahla şehit edilen o çocuklar, Allah Resulü’nün (ﷺ) zamanında yaşasaydı böyle yalnız kalır mıydı? O, Hudeybiye’de olduğu gibi ya ashabını toplar onlardan ölümüne beyat alır, küfre gözdağı verirdi. Ya da Huzaalılar, yardım istediğinde yaptığı gibi büyük bir orduyla yola çıkar, sınırları aşar, Şam’a girerdi.

Allah Resulü, ﷺ kimsesizlere ayrı bir alaka gösterdi. Medine’de, köle pazarında satılırken, “Müezzin Allahu Ekber dediğinde, günde beş defa Allah Resulü’nü (ﷺ) görmek, O’nun arkasında namaz kılmak istiyorum.” diyen çocuğu kendi yavrusu gibi murakabe etmiş, vefat edince de hizmet ettiği eve gidip bizzat kefenlemiş, tabutunu taşımış, mübarek elleriyle kabre koymuştu. Medine’de kimsesi olmayan çocuğun kimsesiydi O.

Allah Resulü ﷺ dünyevileşen bu ümmet içinde yaşasaydı, “Kimse sahip çıkmasa da, bütün dünya seyretse de yalnız başıma gidiyorum.” der, yola çıkar, yıkılan şehirlere gider, enkazdan çocuk çıkarır, Medine’deki köle çocuk gibi onları kefenler, tabutlarını omuzlar, elleriyle kabre koyardı. Hem Müslümanların hem de modernlerin kıymet ölçülerine iman ve adalet ayarı yapardı.


Hz. Meryem’den Esma’ya Allah’a Adanmışlık

İmran’ın eşi Hanne karnındaki yavrusunu Allah’a adamıştı (Âl-i İmran: 35). Allah’a adanan bir kızdı “Hz. Meryem”. Yahudi eşkiyalara meydan okuyan Hz. İsa, işte o adanmış kadının oğludur. Babasının mektubuyla zahir oldu ki, erkeklerin seyrettiği şahadet mahşeri Adeviyye’de destan yazan sancaktarımız Esma da Allah’a adanmışlardandı. Baba Biltacî’nin gördüğü “şehadeti kabul rüyası” Esma’nın şahadetine farklı bir mana yükledi. Biltaci’nın zahirde kızı Esma’ya, hakikatte ise ümmeti şikayet babında Allah Azze ve Celle’ye yazdığı mektup Hz. Hanne’deki o büyük adayışın tezahürüdür.

“Kızım dün gece tarif edemeyeceğim güzellikte bir elbise ile yanıma geldin, uzandın.” Ben de sana: “Bu gece, senin düğün gecen mi kızım/Hel hazihi’l-leyle mevıdu zifâfik?” diye sordum. Sense, “Düğünüm akşam değil öğle vakti olacak baba/ Fi’dduhri ve leyse fi’l-mesa” dedin. Rüyanın üzerinden iki gün geçti. Demir parmaklıklar ardından şahadet haberini aldım. Tam da söylediğin gibi, öğle vakti Adeviyye’de şehit oldun. Anladım ki Allah şahadetini kabul etti kızım. “

Şüphesiz, mal ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenlerle, evlerinde kadınlar gibi oturanlar Allah’ın huzurunda aynı kıymete sahip olmayacaktır (Nisa: 95).

İslam kadınları vakarlarıyla dağ gibi, evlerinde dururlar. Gerektiğinde ise Esma binti Umeys gibi hicret eder ya da meydanlara inerler. Şimdi, tıpkı İslam’ın ilk şehidi Hz. Sümeyye gibi, meydanlarda en vakarlı halleriyle o muazzez İslam kadınları var.


Esmaların Zuhur Vakti

Her Firavun’un Musa’sı, her dönemin bir Esma’sı var şüphesiz. Anadolu o Esmaların mahşeridir. Erkekler şehit olunca ya da kadınlar gibi oturunca zuhur eder ve sancağı taşırlar.

Üstad Necip Fazıl’ın İstiklal Muharebesiyle alakalı naklettiği şu hadise, aslında bütün Esmaların hikayesidir:

-Kaç yaşındasın, nine?
-71…
-Demek İstiklâl Savaşı’nda 20-21 yaşlarındaydın…
-Öyle zahir…
-O günden beri çıkmadın mı köyünden?
-Çıkmadım.
-50 yıldır çıkmadın ha?
-50 yıldır…
-O gün, bugün, dünya çok değişti…
-Öyleymiş…
-Bir daha da evlenmedin, öyle mi?
-Öyle…
-Seni, ardı arkası gelmeyen sorularla sıkıyorum, değil mi?
-Estağfurullah…
-Ne yapayım, sen anlatmıyorsun ki, dinleyeyim…
Niçin anlatmayı sevmiyorsun?…
-Sevmem!
-Ne seversin?
-Okumayı…
-Ne okursun?…
-Kur’an okurum.
-Okuman yazman var mı?
-Yok! Yalnız Kur’an okurum.
-Kim öğretti sana Kur’an okumayı?…
-Babam…
-Peki, Kur’an okuyan, eski harflerle başka şeyleri okuyamaz mı?
-Ben okuyamam. Allah’ın Kelâmı bana kolay gelir. Öbürleri çetin, kargacık burgacıklar…
-Baban da kocan gibi zeybek miydi?
-Babam köy imamıydı. Hem zeybek diye ayrı bir cins yoktu ki… Burada her mert delikanlı bir zeybekti o zamanlar…
-Ya şimdi…
-Şimdi herkes bebek.
-Ne oldu, nerede öldü baban?
-Seferberlikte Hicaz taraflarına gitti, bir daha da dönmedi.
-Ne kaldı babandan sana?
-Şu köşede gördüğün, yeşil ipek kaplı Kur’an kaldı. Bir de söz…
-Nasıl bir söz?…
-”Kur’an’dan ayrılma!…”
-Sen o zaman 14-15 yaşlarında bir kızdın…
-Öyleydim…
-Sonra evlendin…
-Beni 19 yaşımda dayımın oğluna verdiler, evlendim.
-Tam da Yunanlıların İzmir’e çıktığı yıl…
-Çok geçmeden Yunanlı bu tarafa geldi, bir taburuyla bizim köye yerleşti.
-Anlat, anlat!
-Sen, tek başına, bir tabur Yunan askerini köyden kaçırmışsın!…
-Yok canım, o benim kuvvetim değil; Kur’an’ın gücü…
-Kur’an’ın gücü mü?
-Ne sandın ya; Koynumda Kur’an olmasaydı hiç o işi becerebilir miydim ben?
-Kur’an’ın, tüfek gibi, top gibi bir gücü olabilir mi?
-Yüzbin top onun tek harfine denk olamaz!…
-Kuzum nine; söyle nasıl oldu?
-Üç aylık kocamı cami avlusunda kurşuna dizdiler.
-Sebep?
-Kızlara saldıran bir Yunanlıyı bıçaklayıp öldürdü diye…
-Sonra?
-Kalktım, Yunan kumandanına gittim. Çarşafımı giydim, koynuma Kur’an’ımı aldım, gittim.
-Eeee?…
-Yunan kumandanı, meydan yerindeki eski jandarma karakolunda bir masa başında, çizmeli ayaklarını masanın üstüne uzatmış, oturuyordu. Yanında da İzmir’in yerlisi bir Rum… Tercüman…
-Nasıl cesaret edebildin, aralarına girmeye?
-Cesaret, Kur’an’ın emri… Kumandan “ne istiyorsun” diye sordu.
-”Kocamın kanını dava ediyorum!” dedim. Kahkahayla güldü. Ayaklarını masadan çekerek doğruldu. Alaycı bir yılışıklıkla “ne yapmamızı emir buyuruyorsunuz?” dedi. Ellerimle koyumdaki Kur’an’ı sımsıkı kucaklayarak…
-Ne cevap verdin?
-”Hemen taburunuzu alıp buradan çıkmanızı istiyorum” dedim.
-Hayret!…
-Evet kumandan, hayretinden ne diyeceğini bilemedi. “Nedir, o koynunda sımsıkı kavradığın şey?” diye bağırdı. Ben de bağırdım: “Dünyanın en güçlü silahı! Hepinizi tuzbuz etmeye yeter!…”
Müthiş!…
Tam o anda tercüman avaz avaz “bomba!” diye bastı çığlığı…
Akıl alabilecek gibi değil…
Daha neler var bu dünyada aklın alabileceği gibi olmayan…
Devam et!
Kumandan dehşetle irkildi, yan yana yürümeye başladı; gözleri bende ve koynumdaki gizli silahta, arkasıyla kapıdan çıktı, meydan yerindeki askerlerine doğru yürüdü. Tercüman da, iki büklüm ardında…
-Nasıl oldu da üzerine atlayıp bomba sandıkları şeyi koynundan almadılar?…
-Sıkı mı, ya onu yere bırakıp da karakolu havaya uçurtacak olursam?…
-Sonrası?…
-Sonrası, kumandan askerlerine rumca bir takım emirler verir ve onları toplarken, birdenbire müezzinin gür sesi işitildi. Öğle ezanı!… Kocamın tabutu da musalla taşında… O anda bir yaylım ateş… Olanları haber alan efeler bir tepeciğin üstünden kurusıkı ateş ediyor. Yunanlı askerler kaynaştı, ne yapacaklarını bilemediler. Ben, tam o an, kollarım sımsıkı koynumdaki silahı kavramış, kapıdan çıktım, meydan yerinde göründüm. Kumandan haykırdı. Yunanlılar köy dışına doğru kaçmaya başladılar. Gidiş, o gidiş…
-Demek Kur’an silahtan üstün geldi İstiklâl Savaşı’nda…
-O savaşı Kur’an’ın gücü kazandı!…


“Cesaret Kur’an’ın Emri”

“Cesaret Kur’an’ın emri” demişti ya o büyük kadın. Esma’da meydana çıkarken cesareti Kur’an’dan almıştı. Babalarının hikayelerini günyüzüne çıkarmadığı Adeviye’nin, Nahda’nın diğer bütün Esmaları da…

Esmalar meydanlarda, Hasan elBennâlar’ın, Seyyid Kutuplar’ın kanını onlar dava ediyor. Silahları ise göğüslerinde ki Allah Kelamı… Kimi zafere kimi de şahadete nail oluyor. Açılan Gök kapısından en güzel elbiseleriyle Rablerine gidiyorlar.

Geride kalanlar, ellerine kelepçe vurulanlar, Suriye’de yavrusu kimyasal gazla zehirlenenler, hayatta kalan yavrularının endişesini taşıyanlar onlar ne yapsın, kime gitsin? Çaresizliklerini kime arz etsin? Tecavüze uğrayan Aişeler, Fatımalar yeryüzünde hangi kuruma dilekçe göndersin. Kime, “gelin ve bizi kurtarın” desin. İşgal ordularına mı? Zalimler için meşruiyet hutbeleri okuyan belamlara mı, daha çok kazanabilmenin hesabını yapan akademisyenlere mi, Sisi’nin finansörlüğünü yapan Suud Kralı’na mı, adı Ömer diye, Osman diye Suriye’de çocukları katleden İran’a mı, BM’ye mi, İsrail adına Suriye’ye vuracak ABD’ye mi? Onları seyredenlere mi? Bu silahları üretenlere mi? Hala ırkını kutsayan gafil Müslümanlara mı?

Ey Aziz olan… Muntakîm olan… Cebbâr olan.. Kahhâr olan Allah’ım… Onların Senden başka sığınağı yok. Hz. Muhammed ﷺ hürmetine imdad eyle ya Rabbel alemin… Kahreyle bütün zalimleri, temizle yeryüzünü… Kurtulsunlar geride kalan bütün Esmalar.


 

Bu Kiri Büyük Doğu Mecrası Temizler

Okulda, hayatta Allah’tan bahsetmenin yasaklandığı gün; Anadolu, Büyük Doğu Mimarı’nın öncülüğünde muazzam bir fikir ve hareket hamlesine şahit oluyordu. Yalnız başına bir Müslüman bütün küfür yobazlarına meydan okuyor, İslam...

LİSAN ÜZERİNE ALLAH BOYASI’NIN DÖKÜLMESİ: OSMANLICA 

Beş yaşında ilk tahsile İslam harfleriyle başlayan, icazet aldığında ise ibareyi Kahire’deki öğrenciler gibi okuyup-anlayan, İstanbul’da kaleme aldığı tefsiri, Şam’da, Mekke’de ders kitabı olarak okunan bir milletin yüz yıllık...

Şeddeli Yalan Yobazları

CHP Milletvekilinin “Külliyat Kız Okullarında öğrencilere Takdir yerine İslam’ın Kızına belgesi veriliyor.” şeklindeki iddiasının YALAN olduğunu Cumartesi günü mezkür okulda okuyan Kızımın TAKDİR BELGESİNİ yayımlayarak resmetmiştim. Ne var ki...

ANNE

ANNE I. İpekten daha narindi kalbin, Evladın üşürse sen titrerdin. Çocuklarını yüreğinde taşır Biri ah etse sen inlerdin. Hastayım deyince Sanki sen iyi olur, unuturdun bütün dertlerini. Kadın yıkılsa...

Kurban Sünnet mi Vacip mi?

Hanefi mezhebine göre Kurban Bayramı günlerinde kurban kesmek vacip,[1][2] diğer üç mezhepte ise sünnettir.[3] Hanefi mezhebi bu hususta aşağıdaki delillerle istidlal etmektedir: Allah Teala, “Rabbin için namaz kıl ve...

Taksitle Kurban Almak Caiz midir?

İslam, satış akdinin şartlarına uyulması durumunda gerek peşin gerekse de vadeli(müeccel) satışı meşru kabul etmektedir.[1] Kurbanlık hayvan, Allah için kesilmesi cihetiyle bir ibadetin ikamesine vesile olurken, alışverişe konu olması...

İhsan ŞENOCAK YouTube Kanalına Abone Ol